12 Ağu 2008

joy division

Müziğe geçersek de, iyi gitmeyen zamanlar en çok Joy Division'a benzer. Buyrun buradan yakın:

This is the crises I knew had to come
Destroying the balance
I'd kept
Doubting and settling and turning around
Wondering what will come next

Is this the role that you wanted to live
I was foolish to ask for so much
Without the protection and infancy's guard
It all falls apart at the first touch

Watching the reel as it comes to a close
Brutally taking its time
People who change for no reason at all
It's happening all of the time

Can I go on with this train of defense
Disturbing and purging my mind
I count up my duties -
when all's said and done
I know that I'll lose every time

Moving along in our God given ways
Safety is sat by the fire
Sanctuary from these feverish smiles
Left with a mark on the door

Is this the gift that I wanted to give
Forgive and forget's
what they teach
I'll pass through the deserts and waste -
lands once more
And watch as they drop by the beach

This is a crises I knew had to come
Destroying the balance I'd kept
Turning around to the next set of lies
Wondering what will come next

hayat, film gibi olsa...

Hollywood'un tahriklerine gelmeyelim arkadaşlar. Beklenmedik anlarda, mucizeler olmaz. Durup dururken, çocukluğunuzda şüphelendiğiniz minik şeylerin, özel gücünüzün ipuçları olduğunu, kaderinizde büyük işler yapmak olduğunu keşfetmezsiniz. Kötü giden olaylar, sihirli bir değnek deymiş gibi büyük sevinçlere dönüşmez. Filmin sonunu, baştan tahmin edemezsiniz. İyiler, kötüler konusuna girmiyorum bile.
Wes Anderson'ın tahriklerine de gelmeyelim. İşlevini yitiren aileniz, bir anda "ailesini, bir gemi enkazından kurtaran" aksi, yaşlı adamın akıllanması sonucunda, işlemeye başlamaz. Hindistan'da tren yolculuğuna durup dururken çıkmazsınız. Hadi diyelim ki azim yapıp çıktınız, burada ruhsal arınma yaşayıp, hayat yüklerinizi, pat diye atamazsınız. Olsa olsa, filmlerin acı mizahını bulabiliriniz.
Son dönem kendini iyi hisset moduna göz kırpmayı abartan Amerikan bağımsızları da sizi kandırmasın. Hayatta küçük yaşam sevinci anları yoktur. Olsa bile, bu ileri sürüldüğü gibi, köklü değişikliklere neden olmaz, arada kaynar gider. Büyüdüğünüz kasabaya döndüğünüzde, huzuru ve iyi anlaşacağınız insanlar değil, sıkıntı bulursunuz.
Kanaatimce, hayat en çok Jim Jarmusch filmlerine benzer. Broken Flowers, kandırıldıklarımızla en fazla dalga geçenidir. Sihirli mektup, uzaktaki eski sevgiliden değil, en yakındakinden gelmiştir. Her zaman en yavan ve en basit açıklama doğrudur. Herşey komik ama kurudur. Oğlunuzu arıyorsanız, baktığınız her o yaştaki insan, size o gibi gelir. Sonuçta insan istediğini görür. Ama hiçbiri tabii ki o değildir. Oğlunuz olması verisi bile tartışmalıdır. Ulaşılacak hakikat, gidilecek hedef diye bir şey yoktur.
Jarmusch filmleri arasında ise en çok da Stranger Than Paradise'a benzer hayat. Mekanlar aynıdır, olaylar aynıdır. Yolculukta gittiğiniz yer, aynen geldiğiniz yer gibidir. Değişiklik olacaksa bile o çıplak gözle görünmeyecek bir hızla, bir epsilon küçüklüğünde olur. Size herşey aynıymış gibi gözükür.