16 Şub 2009

Nasıl Quasimodo olunur?

Sizi bilmem ama ben geçtiğimiz gün tıp dilinde 'near Quasimodo experience' diye tabir edilen şeyi yaşadım. Öncelikle cumartesi günümü mide üşütmesi sonucunda hasta, uyuyarak geçirdiğim için gözlerim çipil çipil ve kapalı; cildim alkolik kırmızısı ve saçlarım darma dumandı.
Akşam, biraz kuvvet gelince evi toplamaya, etrafa yayılmış İKEA kutularını atıp, süpürgeyle montajdan kalan demir tozlarını yok etmeye karar verdim. Planımda başarılıydım da. Ta ki, hırsla süpürge sürerken, ayağımı süpürgeliğe inanılmaz bir hızla çarpıp topallamaya başlayana kadar. Heyhat, pes etmedim. Bazıları selvi boyumu bile aşan İKEA kutularını da atmam lazımdı.
Demin tasvir ettiğim fiziksel görünüşüme, yağmurda özenle ıslanmış saçları, paltomun altından çıkan eşofmanı, boyumu aşan İKEA kutuları ve aksak bacağımı yerleştirin lütfen. Mahalleli bana cidden acıyan gözlerle baktı. Bir de elimi kutunun birinin kenarıyla hafifce kesip, acı bir çığlık da atmayı ihmal etmedim. Mahalleli herhalde Notre Dame'ın Kamburu'na hakim değil. Zira öykünün tamamlanması için birinin bana su uzatması, benim de kendi kendime 'bana su verdi, bana su verdi,' diye fısıldamam kaçınılmazdı.

6 Şub 2009

Merriweather Post Pavilion


Hayatımda sadece taşınma ve işe vakit ayırabildiğim için arkadaşlarım, filmler, romanlar, hatta uyku, yemek gibi temel ihtiyaçlar, bir sis perdesinin arkasına gömüldü. Neredeyse ilkokul ve ortaokul Türkçe derslerinin alameti farikası tül perde benzetmesini kullanabilirim. Demek beyin dediğimiz işini bilen mekanizma, fiziksel ve zihinsel yorgunluk birleşince, geri kalan şeyleri geri plana atıyor (halk arasındaki kafam kaldırmıyor diye geçer, benimki çok daha bilimsel bir deneme olmadı mı?). Dün ne yediğimi unuttum diyebileceğim bu haleti ruhiye içerisinde bir şey, Animal Collective'in Ocak ayında yayınlanan yeni albümü, dikkatimi çekmeyi başardı ya, ne diyebileceğimi bilemiyorum.
Orta okuldan beri her boş vaktimde müzik dinleyen biri olarak palazlanmadan önce (lisede mesela) o sıralar sevdiğim yeni bir albüm veya şarkı varsa, sabah uyanınca aklıma gelirdi ve mutlu hissederdim. Kendimi yataktan dışarı sürüklemek için bir numaralı neden sıfatını alırdı, bu favori şarkı, albüm, grup durumu. Sonra böyle eserlerin sıklığı gitgide azaldı, yeni birşeyler fark etmenin heyecanı da öyle.
Son bir iki yılda da, bende bu tesiri yaratabilen belli başlı bir iki tane yeni keşif olmuştu. Biri, Of Montreal'in son albümü (2007'de sanırım), diğeri ise Haziran'da bana tavsiyeyle gelen Merz...
Eh, üzerinden bayağı bir zaman geçmişken, şahsına münhasır John Waters'ın memleketlisi Animal Collective, 'ah yeni albüm vardı dinlenecek' diye uyanma hissini, uyurgezer halimi bertaraf ederek verdi.
Vaka bu yüzden gazetede devamlı kulaklıkla dolaşıyorum ve bu tepki topluyor ama olsun. Müthiş bir albüm elimizdeki. Kesinlikle ardarda dinlenmesi lazım, bir bütünlük içerisinde şarkılar. Birinin bittiği yerden diğeri başlıyor. Nitekim bana güvenmiyorsanız, müzik eleştirmenlerine güvenin. Albüm işin uzmanları tarafından bayağı bir sevildi.
Ben kişiselime bakarım, bir süre daha ipod'ta şarkı değiştirmek istemeyeceğim, elim o ipod tekerine gitmeyecek gibi gözüküyor.
Bir küçük not: Kasım aylarında dinlemeye başladığım Gang Gang Dance albümünün de hakkını yemek istemem. Çok adil insanımdır. O da beni ihya etmişti. Ancak her zaman dinlenecek gibi değil. Bu ise her yerde, her kahvede, yolda, molalarda, uykulu, uykusuz, ayık, akşamdan kalma, umutlu umutsuz, mutlu mutsuz, her ana uyuyor.