12 Ağu 2008

hayat, film gibi olsa...

Hollywood'un tahriklerine gelmeyelim arkadaşlar. Beklenmedik anlarda, mucizeler olmaz. Durup dururken, çocukluğunuzda şüphelendiğiniz minik şeylerin, özel gücünüzün ipuçları olduğunu, kaderinizde büyük işler yapmak olduğunu keşfetmezsiniz. Kötü giden olaylar, sihirli bir değnek deymiş gibi büyük sevinçlere dönüşmez. Filmin sonunu, baştan tahmin edemezsiniz. İyiler, kötüler konusuna girmiyorum bile.
Wes Anderson'ın tahriklerine de gelmeyelim. İşlevini yitiren aileniz, bir anda "ailesini, bir gemi enkazından kurtaran" aksi, yaşlı adamın akıllanması sonucunda, işlemeye başlamaz. Hindistan'da tren yolculuğuna durup dururken çıkmazsınız. Hadi diyelim ki azim yapıp çıktınız, burada ruhsal arınma yaşayıp, hayat yüklerinizi, pat diye atamazsınız. Olsa olsa, filmlerin acı mizahını bulabiliriniz.
Son dönem kendini iyi hisset moduna göz kırpmayı abartan Amerikan bağımsızları da sizi kandırmasın. Hayatta küçük yaşam sevinci anları yoktur. Olsa bile, bu ileri sürüldüğü gibi, köklü değişikliklere neden olmaz, arada kaynar gider. Büyüdüğünüz kasabaya döndüğünüzde, huzuru ve iyi anlaşacağınız insanlar değil, sıkıntı bulursunuz.
Kanaatimce, hayat en çok Jim Jarmusch filmlerine benzer. Broken Flowers, kandırıldıklarımızla en fazla dalga geçenidir. Sihirli mektup, uzaktaki eski sevgiliden değil, en yakındakinden gelmiştir. Her zaman en yavan ve en basit açıklama doğrudur. Herşey komik ama kurudur. Oğlunuzu arıyorsanız, baktığınız her o yaştaki insan, size o gibi gelir. Sonuçta insan istediğini görür. Ama hiçbiri tabii ki o değildir. Oğlunuz olması verisi bile tartışmalıdır. Ulaşılacak hakikat, gidilecek hedef diye bir şey yoktur.
Jarmusch filmleri arasında ise en çok da Stranger Than Paradise'a benzer hayat. Mekanlar aynıdır, olaylar aynıdır. Yolculukta gittiğiniz yer, aynen geldiğiniz yer gibidir. Değişiklik olacaksa bile o çıplak gözle görünmeyecek bir hızla, bir epsilon küçüklüğünde olur. Size herşey aynıymış gibi gözükür.

Hiç yorum yok: