Bugün aklımda yazacak belirgin birşey yok. Doğaçlama saçmalamak, bir beyin fırtınası estirmek istiyorum bu satırlarda. Nereden başlasam? Çalışan gazeteciler gününü (bir tebrik bile gelmedi, haberiniz yok mu bu mühim günden, öğretmenler gününden ne eksiği var? Fazlası var bana sorarsanız. Ayrıca Recep Tayyip bile kutladı, belki özel olarak beni değil ama tüm basını. Sayılmaz ama arkadaşım değil çünkü), çalışan bir gazeteci olarak geçirdim.
Ama çalışmalarımı, anlık haberler uğruna, gelip geçici heveslerle değil, ileriye yatırımla sınırlı tuttum. Demirkarbuz'un uyarladığı Nahid Sırrı Örik'in "Kıskanmak" adlı romanını, en klişe tabirle bir solukta bitirdim. En iyisi bu mesai gününde edindiğim engin bilgileri sizle de paylaşmak. Zira surat yapmak ve romanı okumak dışında bir aktivitem yoktu. Yani anlatabileceğim birşey olmamış gün zarfında.
Romanın ana karakteri, çirkin bir kadın (romanın yapısı çirkinlik üzerine kurulmuş durumda, kasting sırasında rol tekliflerini nasıl götürdü acaba? Ana karakter çok çirkin bir kadın, sen oynar mısın? denir mi ki. Denir herhalde).
Bu kadın önsözünde, Enis Batur'un belirttiği gibi bir 'yazgıyla oynayan kadın' (femme fatale, bu arada böyle bir Türkçe çevirisi olduğunu bilmiyordum bu Frankofon tamlamanın). Ama güzelliği değil, çirkinliği yüzünden çevresindekileri yakıp yıkıyor. Tam karakteri çözmesek de, yazarımız bizi karanlığın, ihtirasın, kompleksin doğuşu konusunda ve nasıl kinle beslenip, çıkacağı anı beklediğine dair ikna etmeyi başarıyor.
Üstelik karakterin çevresindekileri yıkıma sürüklerken, hem bilincini, hem kurban psikolojisini, hem de bilinçsizliğini koruması; daha doğrusu kurban psikolojisi yüzünden yaptıklarını mübah görmesi ve bunun gözünü kör etmesi, insanın aklını başından alıyor. Zehir gibi bir egoizm ki, bunu bir yerlerden çok net hatırlıyorum. Yazgıyla oynayan kadınımızın, yazgısıyla oynadıkları da, güzelliği yüzünden kıskandığı abisi ve onun genç güzel karısı. Gerçekten 40'lardan çıkan çok garip bir roman Kıskanmak. Dün birisi, yıllarca insanın aklından çıkmadığını, verdiği hissi taze koruduğunu söyledi. Bekleyip göreceğiz. Benim beynimde şimdilik döndüğü bir gerçek. Beş dakika sonrasının sözünü veremem.
10 Oca 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder